31 Ağustos 2017 Perşembe

mezarlık

  mezarlıklar bana hep tuhaf gelmiştir. ne zaman bir mezar ziyaretine gitsem etrafıma bakarım. genelde kimse olmaz ama böyle bayramlarda da pek bir dolu olur. insanlar yaşarken de bayramdan bayrama gördükleri ebeveynlerinin alışkanlıkları bozulmasın istiyor sanırım.
  herkes elinde bir yasin, bir kuran, dua kitabı falan taşır. taşısınlar, okumasınlar demiyorum tabii ama bunu herkes tekrarlayınca monoton bir prosedürden fazlası olmuyor ki bu ziyaretler. ne okuduğunu da bilmiyorsun ki zaten dingil. neyse.
  hele yakın zamanda bir yakınınız öldüyse bu ziyaretler daha da tuhaflaşır. ortamdaki hava hüzünlüden çok, tuhaftır işte. daha bir yıla kadar yanınızda olan insanla hiçbir şekilde iletişim kuramıyor olmak insana olasılık dışı gelir. ölüm insana yakın olduğu kadar uzaktır da. bugün gidemediğimiz yerler olunca açıp fotoğraflarına bakıyoruz, gezenleri dinliyoruz. ölümde böyle bir şansımız olmadığından da, kabullenemiyor insan, mantıksız geliyor. insan, tecrübe edilemeyenin yabancısıdır.
  bir de mezar sulama muhabbetinin hastasıyım. arkadaş bir de sıra vardı ki bugün, yarım saat bekledim bir teneke doldurmak için. o da yarım saatte doldu zaten.
  bunu insanlar neden yapıyor, ben neden yapıyorum, bilmiyorum açıkçası. toprak lan işte. tarla mı ekeceksin üstüne, ot çiçek olmasa ne fark eder?
  yine de en çok hoşuma giden doğumu hicri, ölümü miladi yazılan mezarlar sanırım. oğlum insan bir hesaplar lan. kimlikte yazanı geçirmiş direkt davar.
  bak bugün de bir arkadaşımın adını gördüm mezar taşının birinde, arkadaşım doğmadan iki yıl önce ölmüştü. öldükten sonra ruhunu çaldığı fikriyle çok eğlendim orada. bakmayın oğlum öyle, ağlamakla gülmek kardeş demedik mi?
  mezarlıkları severim sonuç olarak. öyle sevdiklerimle son bir buluşayım tarzı romantik nedenlerden değil, bir bakıma eğlenceli bir yer. hem selviler de iyi kafa yapıyor.
  sen kilitle kapıyı bekçi dayı, işim bitince ben çitlerden atlarım.
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder