31 Mart 2017 Cuma

Ahirette Karmaşa

  O gün sabahın ilk ışıklarında Tanrı günlük ahiret turuna çoktan başlamıştı. Her zamanki gibi önce Araf'takilerle kafa bulduktan sonra <bundan asla sıkılmazdı> Cennet'in kapısına doğru kulağına tartışmalar çalındı:
-Bak kardeşim ben hayat boyu namazımı kılmışım. Orucumu tutmuşum. Ne içkim kumarım ne de <hâşâ> zinâm var. Ben ki seksen yıllık hayatımda az daha zorlasam fenâfillah'a erecek kadar kasmışım, bu imansız zındık nasıl benimle aynı kata gelir bre?!
-Ölmeden önce etmiş tövbesini ki gelmiş işte. Ne zararı var da sana rahatsız, geç git işte!
  Zındık söze girer:
-Gişedeki adamcağzım doğruyu konuşur hacı emmi yav. Hem İncil Tevrat okumadın da Kur'an'ı da mı okumadın da benim kötülüğümü istersin? Giderayak ateşlere gümüleyecen yav!
*gülüşmeler*
  Hacı Emmi celallenir:
-Ağzın ne konuşur senin bre gâfil! Uzatmış şeytan sakalını gelmiş benim dinime küfrediyir. La havl.. Etrafı bi duman kapladı la noliy?
  O sırada sahneye Tanrı girer, beraberinde havalı olduğunu düşündüğü bir sis bulutu da taşımaktadır.
-Münker sabah sabah ne bu gürültü? Ne ister bu orman kaçkını?
-Efendim şimdi şöyle ki sağda gördüğünüz arkadaş cebinden kumarı uçkurundan zinâyı eksik etmemiş, gününü gün etmiştir. Ramazanda oruç tutmayı geçtim tutanların önünde yiyip onları da zora sokmuştur. Üstüne de soğuk günlerde sıcak oluyor diye evinize gidip miskin miskin uyumuş-
-Atın gitsin o zaman Cehennem'e Münki, bunu da mı ben söyleyeyim?
-İşte atamayız.
-Sebep?
-Ölmeden önce tövbe etmiş. Orman kaçkını dediğiniz eleman da ona celallendi zaten.
-...şimdi tövbe edince oluyor muydu öyle?
-...abi sen yazdın ya?
-...nassı yaaa...siz durun geliyorum hemen.
  Tanrı arkasından bakan Münker'in acı dolu bakışları içinde ortamdan ayrılır.
-MUHAMMED!
...
...
...nerde bu herif ya?
MUHAMMED!
-PATLAMA GELDİM
  Muhammed uzaklarda üzerinde ropdöşambır ile belirir. Elinde de çizgi filmlerdeki kızarmış butları aratmayan bir tavuk budu taşımaktadır.
-Ne lan bu hâl?
-Acele acele çağırdın ya hazırlanamadım kusuruma bakma.
-Neyse. Gel sana bir şey göstereceğim.
  Tanrı elinde tövbe ile ilgili ayetlerin işaretlendiği bir Kur'an tutmaktadır.
-Muhammed bu ne?
-...ayet?
-...harbi mi?
-...şimdi ne cevap vermem lazım?
  Tanrı dellenir, gözleri ak ak olur.
-BENİ CİN ATIMA BİNDİRME MUHAMMED! Bak buraya saçma saçma şeyler yazmışız. Oğlum niye uyarmıyorsun?
-Abi ben insan kaynaklarındanım sen gönderdin ben de yazdım. Ben ne bileyim senin ne düşündüğünü?
-Haklısın ya. Adem nerede çağırsana onu bana.
-Araf'ta takılıyordu en son dur bakayım.
-Havva'yla mı bozuştu ne oldu?
-Ya bak bildiğin halde sorup strese sokuyorsun beni..
-Eheheh tamam lan sana da şaka yapılmıyor hiç. Hadi git Adem'i getir bekliyorum.
  Kısa zaman sonra Adem uykusuzluktan şişmiş gözlerini ovuşturarak içeri girer:
-Beni istemişsiniz?
-Kur'an'ı sen kodlamıştın değil mi Adem?
-...bir hata mı çıktı?
  Tanrı yine o ayetleri gösterir.
-Adem bu ne?
-...e kendin dedin öyle olsun diye..
-Siz de hiç uyarmadınız ki böyle şey olur mu diye?
-Abi bunu yazmasak Magdalena'yı nasıl kurtaracaktık?
-...sen de haklısın lan. O zaman şey mi yapsak ki.. Kıyamete ne kadar var?
-80-90 yıl bir şey işte fazla değil.
-Hah onu bu cuma yapalım. Cennetle Cehennemdeki herkesi de Araf'a topla. Zamanı gelince onlar da mahşere gitsin.
-Abi onlar niye Cennet Cehennem'de ki zaten?
-Ya ilk yarattığımda çok gaza geldim dedim acaba doluyken nasıl görünür...
-...
-Neyse işte geldiklerinde de deriz siz bizi yanlış anladınız diye.
-Yerine ne diyeceksin ki?
-Aslında kalbinizden inanmadığınız için almıyorum derim. Benim dediğime inanmayacak değiller ya!
-Büyüksün abi.

21 Mart 2017 Salı

¯\_(ツ)_/¯

¯\_(ツ)_/¯


19 Mart 2017 Pazar

Silent Hill Hakkında


  Yazıya başlamadan önce böylesi güzel bir oyunu HD Remaster ve Silent Hill: Downpour ile rezil ettikleri, ayrıca Hideo Kojima ile zıtlaşıp Silent Hills'i çıkarmadıkları için Konami'yi esefle kınıyorum.
 
Silent Hill Nedir?

  Silent Hill, ilk olarak 1999'da Keiichiro Toyama tarafından PS1 için yaratılan, müziklerini Akira Yamaoka'nın yaptığı, bir oyunda atmosferin ne kadar önemli olduğunu gösteren 10 oyunluk korku oyunu serisidir.
  Silent Hill 1-3-Origins dışındaki oyunların senaryoları birbirinden bağımsızdır ve her oyunun ortak noktası Silent Hill kasabasında geçmesidir.
  Silent Hill kasabasını insanların yaşarken geldikleri cehennem olarak tanımlayabiliriz. Günahkâr insanlar kendi iradeleriyle bu kasabaya çekilir ve bu kasabada verdikleri kararlara göre gelecek kaderlerine karar verilir.

Neden Bu Kadar Sevilir?

  Silent Hill P.T furyasıyla bir anda serinin fanı olup çıkanları saymazsak, korku oyunlarıyla az çok içli dışlı olan HERKES bir şekilde bu seriyle tanışmıştır ve ben dahil birçokları tarafından da yapılmış en iyi korku oyunları kabul edilirler. Bunun sebeplerini sayacak olursam;
-Her zaman karanlık ve sisli olan kasaba atmosferi / HD Remaster faciasını saymıyorum
-İnsanı depresyona sokan müzikleri
-Jumpscare'a değil psikolojik gerilime dayanan korkutma yöntemi
-Pyramid Head gibi baba bir villain
-Kitap kurgusunu aratmayacak senaryoları sayılabilir.
  "Madem o kadar üzücü-depresif-karamsar, neden oynuyoruz lan biz bunu?" diyebilirsiniz, yadırgamam. Ama bana göre insanın melankoliye de ihtiyacı vardır ve Silent Hill bu ihtiyacı epey karşılıyor. Zaten insanın doğasında psikolojik mazoşizm vardır.

  Sonrasında bütün oyunlarına tek tek değineceğim ama şimdilik bu kadar yeter sanırım. Hadi eyvallah.



16 Mart 2017 Perşembe

Sierra Madre'nin Büyük Açılışı! / 2

  Ne üzücüdür ki güzide kuryemizin defteri burada son buluyor. Yaşadıklarını anlatmak da bana kalıyor. Kim olduğum önemli değil, isterseniz Homer diyebilirsiniz. Anlatmak için daha mantıklı çözümler bulunabilirdi lakin mantık çoğu durumda o kadar da eğlenceli değildir. Tabii bir de hayatın maalesef ki yalnızca mantıktan ibaret olmaması sorunsalı var fakat konumuz bu değil.
  Adamımız en son Pandora'nın kapısını açmıştı hatırlarsanız ve bu çok bariz bir şekilde tuzaktı. Kapı açılır açılmaz yazarların bayıltıcı gaz dediği ama ne olduğu üzerine hiç kafa yormadığı o gazdan yayıldı. Tahminimce eter olabilir. Neyse.
  Uyandığında onu Peder Elijah'ın hologramı karşıladı, Star Wars izleme şansına sahip olsaydı bu adamı Palpatine'in yandan yemişine benzetecekti. Her yerine kramp girmişti ve boğazına bir manda oturmuştu sanki. Etrafına baktı fakat çantasını göremedi. Yine de o an farkında olmasa da en fenası Peder'i tanımamasıydı. O an için Peder Elijah yalnızca bir sakallı hacı babaydı.
  Ha, bir de etrafı sarmalayan kırmızı bir bulut vardı. Eğer Karizma'ya abanmak yerine Zeka'ya birkaç puan verse ne olduğunu eminim çözerdi ama o an için bulut kendisine bir anlam ifade etmiyordu.
  "Partinin son konuğu da ayıldı sonunda!" dedi Elijah. "Ne hayallerle geldiğini az çok tahmin ediyorum evlat. Para, kumar, fuhuş ve ufak bir ihtimalle eski dünyadan izler. Üzülerek söylemeliyim ki aradığını bulamayacaksın. Bana Peder Elijah diyebilirsin. Hologramda belli oluyor mu bilemem ama bir Kardeşlik üyesiyim. Daha doğrusu öyleydim. Neyse, o gaz odası da benim tasarımımdı bu arada. Şu an boynunda bulunan radyo tasmalarından sonra en sevdiğim icadımdır ve seni temin ederim ki o şeyi o kadar kurcalarsan patlaması için sinyale gerek kalmaz. Radyo yayınını ayarlayan bendim ama sesini duyduğun kadın şu an yaşamıyor. O kadın ne kutludur ki ömrü kendi pisliğimizi eşeleyip bulduğumuz boncukları birbirimize sattığımız bu acziyet zamanlarını görmeye vefa etmedi. Hikayesi epey hüzünlüdür yine de, partinin öteki konuklarından birinden dinleyebilirsin. Seni çağırmamın sebebine de gelmiş olduk; sen, öteki davetlileri geri getireceksin. İlk bahsettiğim kişi Dean Domino, eski dünyadan kalma bir hortlak. Belki şarkılarını dinlemişsindir, şu açılışa çağrılan ünlü tayfadan kendisi. Batı kanadındaki yıkıntılarda olması lazım, oralarda oraya buraya fırlattığı zulalarını da bulabilirsin. Bir diğeri kendine Dog diyen şizofrenin teki. En son doğudaki resepsiyonda kilit altında tutuluyordu, neden artık bir hapishane olduğunu sorma. Sonuncusu da Catherine adında dilsiz ve kel bir mühendis. Medikal binadaki kapsüllerden birinde. Üçünü de bul ve bu sırada radyolara dikkat et, sinyaller çakışırsa hepiniz havaya karışırsınız. Bu arada kasaba tam olarak terk edilmiş değil. Hepsini göreceksin, hadi yola koyul şimdi!"

9 Mart 2017 Perşembe

Yağış Riski / 2

SİNYAL_002

  "...HAY &#@+# YERİNDE ELEKTRİK KAÇAĞI OLMASA ŞAŞARDIM ZATEN #&@+#&*$&#
  
  ...
  
  "Ben Borove. Az önceki sesler umarım size gelmemiştir, o sırada birkaç teknik problemle uğraşıyordum da. Bu radyo istasyonları da diğer her yapı gibi darmaduman olmuş. Ben de hiçbir zaman o kadar da dikkatli bir insan olmadım. Neyse.
  
  "Sanırım yaratıklardan bahsetmiştim en son. Sonrasında da şeyden bahsedecektim... Şeyden...
  
  ...
  
  "&₺+*%#
  
  "Ben de başka şeylerden bahsederim o vakit. Zar zor bulduğum bu istasyonları boşa kullanıyormuşum gibi geliyor ama birilerinin de bu gezegeni öğrenmesi gerek.
  
  "Burada teleport platformları buldum, üzerine çıkıyorsunuz ve üzerinize yırtık dondan fırlarcasına yaratıklar sökün ediyor. Yaratık dalgası bittikten sonra da platform aktive oluyor. Bizden önce gelenler her kimdiyse kolezyumlara haddinden fazla özeniyormuş anlaşılan. Bu platformlardan kaç tane var bilemiyorum, 5 gün kadar önce olması lazım, 3. kez ışınlandım. Başta dediğim gibi ormandaydım, sonra miselyum kaplı inanılmaz nemli ve insanı darlayan bir mantar ekosistemine düştüm. Elimi attığım ilk mantar da topraktan fırlayıp büyüdü, büyüdü ve mor bir bulut içinde patladı. O bulutun içindeyken birisi bana sağdan soldan kesik atıyormuş gibi hissettim ama halüsinasyondu sanırım. Mümkün olduğunca az oyalanarak 2. platforma koştum.
  
  "Bu arada, platformla beraber yaratıkların yanında alfalar geliyor. Ormandayken üzerime bir Colossus geldi. İçimde taşan sütün köpüğü gibi kabaran dehşete rağmen hayatımın en epik anlarıydı diyebilirim. Kendimi kutsal kitapta geçen Fingolfin gibi hissetmiştim. Yaratığın kafası 20-30 metre uzunluğundaki bir kale burcu gibiydi ve dikine oval olan tek kırmızı gözü yakuttan parlak parlıyordu. Omuzlarındaki onları bir şal gibi örten yeşil-mavi yosun tabakası, onu terk edilmiş dev bir heykel gibi gösteriyordu. Elinde silah taşımıyordu ve buna ihtiyacı da yoktu. Colossus çok güçlüydü, lakin hantaldı ve Lemurian kanları, zemini kayganlaştırmıştı.
  
  "Mantar Bölgesi'ndeki platformda üzerime... Ben... Neyse ne. Oradan da geçtim gittim işte ve şu an Denizler Altında 20000 Fersah'ı yaşıyorum. Platform beni derin denizin dibine ışınladı, üzerimde çok amaçlı uzay kıyafetim olmasa ciğerlerimin dışarı uğrayacağını söylememe gerek yok sanırım. İçini göremediğim hormonlu salyangoz kabukları var burada, içlerinde bir hayalet onları kontrol ediyormuşçasına vıcık vıcık bir sıvı fışkırtıyorlar üzerime. Ghost in the Shell. Hehe. Bir de üzerinde 'Deney-018/BAŞARISIZ' yazan bir konteynırla karşılaştım. Titanyum alaşımlı kapağı içerden zorlamayla bükülerek açılmıştı. Konteynırda 4 parmaklı bir pençenin izleri kaplamıştı her yanı. İçindekilerin zarar görmediği bir çekmece vardı yine de. Çekmecede deney raporunu buldum. Anlaşılan bu yaratık eskiden bir Lemurian'dı ama insanlık dışı deneylerle mutantlaştırılmıştı. Adına Acrid demişler. 5 gündür buradayım ve hâlâ onunla karşılaşmadım, umarım da karşılaşmam.
  
  "Bu süre zarfında artefakt toplamaya ara vermedim ama hepsi de işlevsel şeyler değil tabii. 5 tane 56-Yaprak-Yoncası buldum ve herhangi bir işe yaradığını da düşünmüyorum. Bir de bazı kargolar sandıklarda ve bu sandıkların anaht-
   
<insanı umutsuzlaştıran cızırtılar, kan donduran bir kükreme ve aniden kesilen sinyal>

8 Mart 2017 Çarşamba

Yağış Riski / 1

Günün Şarkısı - After You've Gone / Marion Harris

-------------------------------------------------------------------

SİNYAL_001

  “Hey, hey, sesim geliyor mu? Çalışıyor mu bu zımbırtı?

  “Dur, şu vidayı da sıkarsak… Hah! Şimdi çalışması lazım.

  “Ben Borove. KS-182 numaralı Bon Voyage kargo gemisinden sağ kalan son kişiyim ya da öyle zannediyorum. Kaza günü gemi içi iletişimin koptuğunu görünce geminin kalanını aramaya yeltenmedim. Zaten sanıyorum ki yaşam tespit ünitelerinizden kimin ne halde olduğunu görebilirsiniz ve söylemeliyim ki canlı olduğumu görüp beni kurtarmak için hiçbir çaba sarf etmemeniz kalbimi kırdı. 8 galaktik haftadır itin öldüğü bu yerde canlı kalmak için kendimi yırtıyorum. Buna rağmen şikayet ediyorum diyemem gerçi, daha önce hiçbir yerde adına dahi rastlamadığım mahluklar buldum burada. Bilinmeyene olan merak, benim için diğer her şeyin önündedir.

  “Bu arada Kevin'a söyleyin, figürlerimden uzak dursun. Tam şu noktada vasiyet ediyorum; orada öldüğümü gördüğünüzde, bütün oyun figürlerimi yakın. Salak kardeşimin elini sürmesini dahi istemiyorum.

  “Merak etmeyin, akıl sağlığım yerinde. Bazen iç sesim gemideki boğucu sessizliği yırtıyor. O zamanlar dışarı çıkıyorum ya da biricik Walkman’ime sığınıyorum. Şu aleti zamanında müzayededen aldığıma hiç pişman değilim. Müzik iç sesi bastırmak için biçilmiş kaftan.

  “Bu dediğim başlardaydı tabii. Bir takım talihsiz olaydan sonra gemiyi hepten kaybettim ve sadece Walkman’e kaldım. Bu noktada kabul etmeliyim ki sürekli aynı şarkıları dinlemek bir süre sonra insanı sıkıyor. Koskoca gemiyi nasıl kaybettin diye sormayın, keşfedilmemiş bir gezegende kaybolan siz değilsiniz. Ayrıca mantıklı açıklamalarım da var.

  “Dışarı çıktım çünkü kargo eşsiz artefaktlar içeriyordu ve kaybolmalarına kalbim elvermedi. Hem bazıları burada hayatta kalmama da yardım edebilirdi. Neler bulduğumu bilseniz dibiniz düşer ama söylemeyeceğim. Malum, müşteri gizliliği.

  “Boğazım kurudu. Birkaç dakikaya döneceğim.

  “…

  “Dışarısı demiştim. Çıktığım ilk bölge harap olmuş bir ormandı. Buraya Mahvolmuş Orman adını verdim, yaratıcılığımı sorgulamayın lütfen. Burada Lemurian adını verdiğim iki ayak üstünde duran bir buçuk metrelik kertenkeleler var ama yüzleri biraz daha insani. Epey şirinler diyebilirim aslında. Üzerlerinde tenekeden bozma işlevsiz zırhlar var. Aslında savaşçı bir toplum olmadıkları çok belli, beklenmedik bir tehdit üzerine savunmaya geçmiş gibiler. İletişim kurmayı denedim ama beni gören her Lemurian kudurmuş gibi üzerime saldırdı. Bahsettiğim tehdidin insanlar olduğundan şüpheleniyorum. Ormanda gezerken bir yıkılmış bir rasathane buldum, üzeri pas kaplıydı. Bir zamanlar gelişmiş bir topluluklarmış ama şu an konuşabildiklerinden bile emin değilim. Bu gerçekten çok acı. Savaş, zalim bir efendi.

  “Ormanda Lemurianlar dışında bedensiz ateşlerle de karşılaştım ve hayır, şeytan değillerdi. Birisi ben ağacın altına oturmuş öğle yemeğimi yerken arkamda belirip ateş kusmaya başladı. Bana bir şey olmadı ama zavallı sandviçim için aynı şeyi söyleyemem. O an aşırı panikleyip kaçtım, daha sonra şok mermisine karşı zayıf olduğunu keşfettim. Sonrasında hep şok silahımla dolaştım ama karşıma hiç çıkmadılar. Babamın dediği gibi, eğer yanına şemsiye almazsan ortada her zaman bir yağış tehlikesi olur.

  “Ayrıca burada bir de… Bir dakika, noluy-? DUR!

<boğuşmalar>

  “Az önceki sesleri duydunuz sanırım. Kaydı burada kesmek zorundayım. Umarım sinyaller size ulaşır da beni kurtarırsınız. Artık eğlenmiyorum.”