22 Ekim 2017 Pazar

Colossus'un Gölgesi / 1

"Diş fırçanı aldın mı?"
"Aldım."
"Ya havlunu?"
"28 yıldır bu işteyim hayatım. Her şeyimi aldım, merak etme."

  Evet, 28 yıldır farklı galaksilerde, yaşanabilitesi olan veya olmayan her türlü gezegenden bilimum kayacın, mineralin, yüzeydeki gaz tabakasının, varsa sıvıların, biyolojik dokuların örneklerini topluyorum. Mesleğimiz literatürde uzay kâşifliği olarak geçiyor. Halk ise bize ışık getirenler diyor, bence saçma bir isim. Bilgi her zaman karanlığı aydınlatan ışık değildir ki. Tazılar üç yüzyıl önce Dünya'ya gelip birbirimizin kökünü kurutmamıza şahit olduklarında, bu onlar için neyi aydınlattı? Axell Alpha'nın milyon yıllık efendi ırk - köle ırk ilişkisini gördüğümüzde, daha doğrusu bizi Federasyon'a sokan dostlarımız olarak onlar bunu gözümüze soktuğunda, bu bize ne kattı? Milyon yıl uzaklıktaki mesafeden buraya o cüzzamlı yaratıkları getirdiğimde, Dünya benden intergalaktik bakterilere karşı korunmayı mı öğrendi? Bundan önce yüzlerce kurban vererek tabii? Ben kendime kurye diyorum bu yüzden. Dış dünyalardan paket getiriyorum ve iyiliğini kötülüğünü genelde bilmiyorum bile. Zaten gittiğimiz yerlerin neredeyse tamamı Federasyon'la anlaşmalı kâşif takası yapan gezegenler olduğu için işimiz basit bir doku kültürü taramasından öteye geçmiyor.

  Ama bu sefer farklı. Keşfedilmemiş bir gezegene, tehlikeli bir görevle gidiyoruz ve 28 yıldır beni yolcu eden karım, bu sefer kolumu bırakamıyor. Şansım varsa onu yılda bir defa görüyorum ama bu beni çok mutlu ediyor. Her eve gelişimde, yüzlerinde duvarın arkasından hissedebileceğim somut bir heyecanla bekleyen ufacık kızım ve onun çocuksu annesi yerine duvarlardaki sessiz yankılarla karşılaşsaydım, çıldırırdım.

  Saat gecenin ikisi ve biricik kızım o melek uykusunun başlarında daha. Beni yolcu edecekti güyâ, yine dayanamadı bıcırık. Çıkmadan önce içeri girip kızımı son bir kez öpüyor ve tertemiz kokusunu içime çekiyorum. Doğduğu zamanki kadar güzel geliyor burnuma, bir o kadar da masum ve savunmasız. Kendimi bildim bileli bir kızım olsun istemiştim ama bu dolu olduğu kadar boş evrene onu getirmekle iyi mi ettik, bilmiyorum. Karımla aldığımız bu karar kesinlikle bencilceydi.

  Sırtımda bavulumla dışarı adımımı atıyorum. Trafik lambalarında bir logo durmaksızın yanıp sönüyor, Dünya ve hemen önünde zincire vurulmuş bir meşale.

  Prometheus ve Atlas. Bizi devletin boyunduruğundan kurtarmak isteyen iki siber korsan. Şimdiye kadar orada burada değiştirdikleri sistemlerle halka zarar vermekten başka bir şey yapamamış iki sahtekâr, yüksek ihtimalle iki başarısız bilişim öğrencisi. İnsanlar kendilerini yüzyıllar önce yazılmış karanlık gelecek senaryolarına öyle kaptırdılar ki, sakin bir gelecek bazılarına imkânsız görünür oldu fakat sürpriz, gelecek yaşamasını bilene gayet yaşanabilir bir yer. Yüksek teknoloji - yüksek yaşam diyemem ama orta yaşam'ı karşılıyor en azından.

  Zaman yolcusu falan değilim, yanlış anlamayın. Eski zamanın klasiklerini çok sevmişimdir yalnızca. Bu da yaşamadığım bir geçmişe özlem duymama yol açtı.

  Otobüs durağına geliyor ve beni yıldız gemime götürecek otobüsü beklemeye başlıyorum, ayakta tabii. Banklarda, her zaman olduğu gibi bir Slofrom var. Federasyon kuralları gereği üye gezegenler öteki üye gezegenlerden misafirleri kabul etmek zorundadır, misafir bir doğal düşman değilse. Bu tombiş pembe ırkın tek düşmanıysa yine kendileri; hareketsizliklerinden gezegenleri çekirdeğine doğru çöküyor. Dışarıdan bakınca oldukça komik bir durum.

  Gözlerim ışıklardan yorulmaya başladı ve otobüsüm hâlâ gelmedi. İlk ilkel otobüs bulunalı bin yılı geçti ve ben, başka bir gezegene gitmek için otobüs bekliyorum. Hayatın tuhaf bir espri anlayışı var. Lenslerimin kontrastını artırıyorum, fazla ışık bu yaşlı gözlerde ağrı yapıyor.

  Otobüsüm önüme konuyor sonunda. Biraz itiş kalkışla da olsa biniyor ve gözlerimi kapatıyorum. Axell Alpha'daki dostlarımız bize maddenin boşluklarından geçmeyi öğrettiğinde, bu teknolojiyi ilk olarak arabalarda kullandık. Bir çocuk gibi. Araçla belirlenen mesafeleri üç boyutta saniyeler içinde alıyorlar ve önlerine Dünya dışı sıkı dizilimli elementler çıkmadıkça da durmuyorlar. Yine de yapıtaşlarınıza kadar içinizde neredeyse hiç boşluk kalmaması, takdir edersiniz ki daraltıcı bir his.

  Hangar girişinde kısa bir taramadan sonra benim Remy String olduğuma ikna oluyorlar ve Kolezyum kod adlı gezegene gitmek üzere gemime biniyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder