22 Ekim 2017 Pazar

Cinayet

  Bugün 16 Eylül, senenin bir önemi yok. Ruhumun sol yarısını katlettiler dün. Güneş henüz tepedeydi.

  Evdeydim o sırada, günlük pineklememdeydim standart, okulu beklediğiniz o saçma günlerden biriydi işte. Ablam girdi sonra odaya, pek umursamazdım ya normal zamanda, bir hüzünlü geldi gözüme o an. Kocaman olmuş gözleri ve kalkmış yukarı kaşları, ağladı ağlayacak, bana bakıyordu.

  "Vurulmuş" dedi.

  Bir sessizlik oldu odada. Kim olduğunu bilmekten ölesiye korkuyordum.

  "M... abin. Komşusu vurmuş abini!"

  Konuşamadım.

  Ne bir teselli, ne ağıt, sustum yalnızca. Yani hayır duygusuz falan değilim, ama öylesine iyi insanlara zeval geleceğine de, bir anda inanamıyordu ki insan. Ruhum daraldı, dışarı çıkmak istedim ya, istedim sadece. Şimdi haberi alan birini yalnız bırakmak olmazdı.

  "Durumu nasılmış?"

  "Sırtından domuz saçmasıyla vurmuş, çok ağırmış. Yanında karısı H... ablan da varmış o sırada, onu da vurmuş. Gelenleri almamışlar içeri. Haber bekliyorlar."

  Nedendir bilinmez, sonradan hınçla dolup taşsam da, sebebini sormak o an aklımdan hiç geçmedi.

  Beklemek çok kötüydü. Yavaşlamıştı kalbimin atışları, sonucu bile bile beklemek hele, daha da zulmediyordu insana. İçim kan ağlasa da susuyordum öyle, konuşamıyordum ki. İçerden yeğenimin izlediği çizgi filmin sesi geliyordu sade, gerisi sessizlik. Ruhum daralmıştı çok fena, dışarı çıkmak istemiştim ya, istemiştim yalnızca. Şimdi haberi alan birini yalnız bırakmak olmazdı.

  Haber de kısa zaman sonra geldi zaten. İkisi de ölü, yengemin ana babası da hatta. Arazi kavgası dediler, detaylar manasız. Dört insanı öldürecek güçte bir nefretin sebebinin önemli yoktur.

  Ev bir an için doldu, hepimiz cenaze evine gittik sonra. Kadınlar kendini parçalıyordu haklı olarak. Canlarından can gitmişti, ne yapsınlardı başka? Suskun kalmak da biz erkeklere düşmüştü tabii.

  Bir oğlu vardı M... abimin, ilkokulda daha. Teyzesi almış olay olur olmaz. Şöyle bir uzaktan gördüm sadece yeğenimi. Öyle aciz, masum, suskun. Olaydan haberi var ama etkilerini bilmiyor. Ruhum daraldı, bırakmak istiyordum artık her neredeysem, kaçıp hava almak, haykırmak istiyordum, orada insanlar ölmüşken dahi, kendi derdime düşmüştüm. İstedim yalnızca, tabii. Olmazdı şimdi cenazeyi bırakıp kaçmak.

  Orada bana başsağlığı dileyenlerin hepsinin simasını hatırlarım. Öylesine bir gelmiş olsun, yoldan geçerken cenazeye bir teselli vermek istemiş olsun, ya da içi yanan bir akraba. Hepsi. O insanlar benim için değerlidir, benim için geldiklerinden değil ya, kimim ben, yalnızca bana bir el uzattıkları, sırtıma dokundukları için.

  Akşamı ettik otopsiyi beklerken, eve geldik artık. Sabaha kaldı cenazenin yıkanması. Eve geldik, masada oturduk sessizce, bizden sonra da babam geldi. Sessizce başsağlığı diledik tekrardan, içeri gitti o da. Elde yine sessizlik kalmıştı.

  Dayanamıyordum artık, göğüs kafesim dar geliyordu bana. Balkona çıktım, soluklandım, soluk soluğa. Sakinleştim sakinleşmesine ya, geçmemişti ki daraltım. Neyse dedim, Allah büyük. İçeri girip masaya oturdum ailenin kalanıyla, masayı boş bırakmak olmazdı böyle zamanda.

  Yatmaya yakın, ablam döndü bana, yüzünde bir tebessüm.

  "Hiç üzülmedin değil mi?"

  Hiçbir şey diyemedim başta, saçmalama, çıktı sonra ağzımdan. Ne denirdi ki bu söze, ne denirdi sizi kalpsizlikle yaftalayana. Ne denirdi insanın yüzüne böylesine çarpana. O da üzgün işte dedim, boşverdim.

  Bugün 16 Eylül, senenin bir önemi yok. Sabah cenazesini yıkadım abimin, imamla beraber. O günden beri dar geliyor ruhuma yüreğim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder