11 Mart 2019 Pazartesi

m. officinalis

  ruhsal durumumuz darbelere bu kadar açıkken günlerimizi ölmeme başarısıyla nasıl tamamlayabildiğimize her geçen gün daha çok hayret ediyorum. herkesin tutunacak bir şeylere ihtiyacı vardır, bu spor olur, müzik olur, bir başka insan ya da insanlar olur; çünkü başkalarıyla birlikteyken beyniniz olan biten her şeyi görmezden gelmeye çalışır, insanlar bu yüzden bir gruba dahil olmak için çılgınca çabalar. iskandinav ülkelerinde bazen çok kısa süreler için güneş açar ve bu halk için ölümcül bir durumdur. düşünün, her gün soğuktasınız ve her işinizi kapalı alanlarda yapmaya çalışıyorsunuz. sabah uyanıyorsunuz her taraf bembeyaz, ertesi sabah uyanıyorsunuz, bembeyaz, ertesi sabah uyanıyorsunuz, beyaz, bembeyaz. zor ısındığı için daracık kurulmuş evinizde oturup zaman öldürüyorsunuz ve bir anda güneş açıyor; siz de dışarı çıkıyorsunuz, bu sefer üzerinizde columbia'nın yeni sezon montlarından biri yok. sıcak havayı içinize çekiyor, komşunuz mikhael'le kasabanızın ufak gölünün etrafında koşuyorsunuz. bütün kasaba oraya toplanmış, hepsi bu güzel günün tadını çıkarıyor. akşam bir barda içip eve geliyor, sızıyorsunuz. mutlusunuz; hayat gerçekten yaşamaya değer.

  sabah uyanıyorsunuz ve her taraf bembeyaz, hava soğuk ve büyük ihtimalle kasvetli. buna alışkın olmalısınız, tüm hayatınız burada geçti; yine de değilsiniz. çok kısa bir mutluluk için bütün hayatınızı siliyorsunuz ve bundan pişman değilsiniz. antika değerindeki ceviz sandığınızdan yıllar önce babanızın verdiği .357 magnum'u çıkarıp güneşli günlere dönüyorsunuz.

  standart bir norveç-isveç-finlandiya vatandaşı olan erik'in hikâyesi bu şekilde bir mutlu sonla bitiyor. erik o kasvetli ve soğuk havayı seviyordu çünkü ona alışmıştı, fakat kısa süren bir gün ışığı, aslında o kadar da güzel bir hayatı olmadığını anlamasına yol açtı. bu noktadan sonra erik için birkaç seçenek vardı; gün ışığı olan yerlere göç etmek, kendi evinde gün ışığının tekrar gelmesini beklemek, bu ızdırabı sonlandırmak. erik göç edeceği yerlerde asla o günkü gün ışığını bulamayacağını biliyordu, hiçbiri ona evindeki gibi hissettiremezdi. erik bekleyebilirdi fakat bir daha geleceği bile meçhuldü gün ışığının, hayatını aklı mantığı yerinde her insan gibi tekdüze geçirmiş olan erik için almaya değmeyen bir risk. bu yüzden erik düşünüp taşındı ve en mantıklı kararı seçti.

  erik çok şanslı bir insan, ya da öyle olduğuna inanmak istiyor. insanların büyük çoğunluğu o gün ışığını görmek için yaşar fakat görene kadar bunu anlamaz, bir kere kaybettikten sonra da, zaten yaşamanın anlamı kalmaz. gün ışığını görmek iyi midir, değil midir, bilmiyorum. gördüğünüz için asla pişman olmazsınız ama bir daha göremeyeceğinizi bilmek hiçbir gece aklınızdan çıkmaz, yalnızca ölür ve yavaş yavaş çürürsünüz.

  bu çürüme, kırılganlığı da beraberinde getirir. herkes, her söz, her şey batar size, katlanamazsınız insanların salaklığına. tutunduğunuz şeyler de gittikçe pisleşir; basit bir ot, aromalı bir kimyasal, iki parçalı bir yapboz. sonunda sizi tanıyamazlar.

  sen çok değiştin, seni artık tanıyamıyorum.
  sen çok değiştin, seni artık tanıyamıyorum.
  sen çok değiştin. s e n i a r t ı k t a n ı y

  sonra da seni yavaş yavaş delirmen için bırakıp uzaktan izlemeye koyulurlar. değişiminin suçlusu dış etkenler değil, sensindir her zaman, çok değerli dostlarını eğlendirmekten vazgeçip tamamen durduk yere ve kesinlikle hiçbir nedeni olmadan boş yere çevresini üzmeye kalkan hıyar, sensin sonuçta. sabah uyanıp bakınçokmutluyumartıküzülmenizegerekyok demediğin için bir hıyarsın sen. insanları üzmen inanılmayacak seviyede bencilce bir hareket, değil mi.

...

  böyle dediğime bakmayın, aslını isterseniz şu an yine de olumlu yaklaşıyorum. çoğu zaman fark etmezler bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder