27 Temmuz 2017 Perşembe

Sorgu

adı geçenlerden:
Perturbator
Carpenter Brut
Jasper Byrne

------------------------------------------------------

 -Neden burada olduğunu biliyor musun?

 -Biliyorum.

 -Güzel, buraya gelenlerin çoğu bok varmış gibi sabaha kadar oyalar bizi. İşimizi epey kolaylaştırdın.

 -İşinizde iyi olsaydınız sabaha kadar sürmezlerdi.

 -Bana işimi öğretmeye kalkma. Anlat, geçen hafta, cumayı cumartesiye bağlayan gece ne yapıyordun?

 -Kanıtlar yetmiyor mu zaten, bırakın da içerde uykumu alayım bari.

 -Son kez söylüyorum, bana işimi öğretmeye kalkma. Anlat.

 -Güneşten sonraki 1'den sonra yapılan hayırlı bir iş yoktur, ben eski kasa külüstürüme atladığımdaysa ikiye çeyrek vardı.

 -Bak bak edebiyat da yapıyor pezevenk.

 -Böyle kesersen benim sorgu da sabaha kadar sürer bak.

 -Tamam tamam devam et.

 -Araba ısınsın diye kontağı açmış beklerken yolun karşısındaki evimin penceresine bakıyordum. Loş turuncu tavanda mat kırmızı lekeler göze çarpıyordu. Al işte, ışığı yine açık unutmuştum. Böyle böyle yiyordum maaşı ama ne altı kat çıkmaya gücüm vardı, ne asansöre yetecek nefesim. O toprak kokulu pas tabutundan ölesiye korkardım ya, üşengeçlikten neler bulmuyordu işte insan. Ruhumun sıcak buharı kaçmasa ağzımdan, yerini dolduracak soğuk tabuk havası içeri nasıl girsindi. Ya da kendimi böyle kandırıyordum.

 -Bize ne lan senin korkularından, olayı anlat!

 -Az sus da anlatayım. Neyse ne, lamba da tekliyordu zaten, ben dönmeye kalmaz patlardı. Florasan alsam her hafta değiştirmeme gerek kalmazdı ama o kör beyaz ampuller de bana çok tersti doğrusu. Florasan açıldığında kornealarım kızarır, göz bebeklerimden sinir uçlarıma bir alev salvosu yıldırım hızıyla yayılır. Ondan sonrası zaten geçici körlük, baş ağrısı, çınlama falan. Panayır. Beş saniyede Allah'ımı şaşırırım öyle zamanlarda anlayacağınız, alanlar da neden alır bilmem. Tasarruf içinse yazıklar olsun. Mavi tükenmezle elime not aldım - AMPUL AL.

  Hurdam çalışmamakta ısrarcıydı. O da haklı gerçi, otuz senelik alet Çorum ayazını nasıl kaldırsın? Ayaz denince akla ilk Ankara gelir ama Çorum da ondan aşağı kalmaz, ki bana göre Ankara'ya ayazı, oraya göçen zibil gibi Çorumlular götürmüştür. İlginçli Bilgi: Ankara'da Ankaralı olmayan en yüksek nüfus, Çorumlulardır. Gerçi bu istatistik Suriye zamanından önceydi. Şimdi bizi de geçmişlerdir herhalde. Neyse, sert mantolu ve bıyıkları buzlu insanlarıyla Ankara, serhat bir ilimizdir.

 -Nasıldır nasıldır?

 -Serhattir.

 -Dalga mı geçiyorsun bizimle?

 -Hayır.

 -Kafaya mı alıyorsun?

 -Hayır.

 -Taşak mı geçiyorsun?

 -...

 -...

 -Devam edeyim mi?

 -Et.

 -Arabayı beklerken ne yapayım diye düşündüm bir süre ve ona karar verene kadar radyoda takılmaya karar verdim. İlk önüme çıkan kanalda Osmanlı'da zart zurt kültürünü tartışıyorlardı. Hevesim kaçtı, kapattım. Torpidodan eski dostum FELÇ'i çıkarttım. Bu kasedi öğrencilik yıllarımda çektirmiştim, içi o zamanlar yeni çıkan synthwave müziklerle doluydu. Toplasan belki yüz binden fazla kez baştan sona dinlemişimdir ama yine de ilklerin yeri bir ayrı oluyor. Synthwave bilgisayardan yapılan bir müzik olduğu için teknolojiyle birlikte doğal olarak daha iyi işler çıkarttı, yine de ben onlara pek alışamadım. İnsanı gece çalacak bir Jasper Byrne ya da Perturbator'dan daha çok havaya sokacak sanatçı yoktur. Zaten şu türün adını gece sürüşü yapsalar kimse itiraz etmez.

  Tekrar düşündüm de beyler, merak eder de bakarsanız Carpenter Brut'a da bakın.

 -Eyvallah.

 -İşte böyle arkaplanda Decade Dance, pembe mor ledli arabamda oturuyordum öyle.

 -La ben de onu soracaktım sana. O ledler ne oğlum öyle, çin kerhanesi gibi?

 -Sorma be abi. Ben askerdeyken kardeşime vermiştim, içine sıçıp gitmiş pezevenk. Söktüreceğim ama en yakın zamanda.

 -Şu günden sonra bok söktürürsün ya neyse. Devam et.

 -İşte ben otururken, arabaya sinen sigara dumanını fark ettim. Sigara benim hayatta en nefret ettiğim şeydir.

 -Niye la?

 -Dur anlatacağım onu da. Neyse, kokuyu daha yeni fark edişim bir yana, kim içtiyse külü zemine bocalamıştı ibne. Bunu yapsa yapsa babam yapardı, zaten kendisi de sigaradan nefret etme sebebim olur.

  Benim babam günde en az iki paket içerdi ve iyi bir bok yemiş gibi bunu genelde benim olduğum ortamlarda yapardı. Çocukluğumun her senesinin en aşağı iki haftasını hastanede yatarak geçirdim. On yaşında akciğer filmimi aldıklarında doktor beni sigarayı bırakayım diye ruh ve sinire yolladı. Hadi ciğerleri siktir et, daha tam oturmamışken sesim de bozuldu. Desibelini ayarlayamıyorum şimdi. Yine çocukken, babam bunun için çocuklarını sikip atıyorsa vardır bir hikmeti diyip bir fırt çekmiştim. Ondan sonra da ağzıma sürmedim işte.

 -İyi bir şey değil de eski alışkanlık da kolay bırakılmıyor işte.

 -...

 -Devam et.

 -Koku beni bir anda çok kızdırdı. Arabadan çıkıp evin altındaki bakkala yürümeye başladım. Zaten dışı lacivert boyalı bakkal, gecenin koyusu ve sokak lambalarıyla iyice uzay-zamanda bir kırılma olmuş da Bilal Emmi'nin bakkalından geçit açılmış havası veriyordu.

 -Abi hatırlıyon mu Star Trek'te de aynı bunun anlattığı gibi bi-

 -Piç ettin sorguyu Süleyman az sus da anlatsın lan adam!

 -..Tamam abi kusura bakma.

 -Anlat sen de.

 -İşte neyse, öyle öyle girdim bakkala.

  Selamınaleyküm, dedim, Bilal Emmi. Her daim uykusuz olduğundan mütevellit halkalı ve mor gözleriyle cılız Bilal Emmi, ağzını hiç tam kapatmayarak tek tük kömür karası dişlerinden mahrum etmezdi. Adam zaten ölü gibiydi anlayacağınız, o gece de sanki ölmüş de çırak olmayınca mezardan bakkalı açmaya gelmiş havası vardı.

  Aleykümselam Hıdır, dedi. Elimi sıktı. Geceyin bu kör vakti ne dolanın la burlarda?

  Boşver emmi, dedim. Ufak bakkalı şöyle bir turladım. Bin senelik petibörlerin, zamanında koslanın bedava verdiği yarım litrelik deterjanların, kanserojen plastik dişlerin yanından geçtim. Çam kokusunun yanına gelince gözüm hemen sağdaki mutfak bıçaklarına takıldı. Sonrasını biliyorsunuz zaten.

 -Neyi biliyoruz oğlum, anlats-

  Kapı çalınır, bir memur içeri girer. İki polis de ona döner.

 -Abi emir geldi, sorguyu iptal edin.

 -Milletvekilinin kayınçosu falan mıymış lan, niye iptal ediyoruz?

 -Bilal Çağlayan dört sene önce ölmüş abi.

 -Ney?

 -Bu adamın da kimliği sahteymiş. Parmak izi şusu busu da yok. Kimlik tespiti için sabahı bekleyecekmişiz.

 -Hay eben. İyi ben eve gidiyorum o zaman. Şu puştu da atın içeri de sab-

 -Noldu abi?

 -Oğlum adam yok lan?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder