8 Mart 2017 Çarşamba

Yağış Riski / 1

Günün Şarkısı - After You've Gone / Marion Harris

-------------------------------------------------------------------

SİNYAL_001

  “Hey, hey, sesim geliyor mu? Çalışıyor mu bu zımbırtı?

  “Dur, şu vidayı da sıkarsak… Hah! Şimdi çalışması lazım.

  “Ben Borove. KS-182 numaralı Bon Voyage kargo gemisinden sağ kalan son kişiyim ya da öyle zannediyorum. Kaza günü gemi içi iletişimin koptuğunu görünce geminin kalanını aramaya yeltenmedim. Zaten sanıyorum ki yaşam tespit ünitelerinizden kimin ne halde olduğunu görebilirsiniz ve söylemeliyim ki canlı olduğumu görüp beni kurtarmak için hiçbir çaba sarf etmemeniz kalbimi kırdı. 8 galaktik haftadır itin öldüğü bu yerde canlı kalmak için kendimi yırtıyorum. Buna rağmen şikayet ediyorum diyemem gerçi, daha önce hiçbir yerde adına dahi rastlamadığım mahluklar buldum burada. Bilinmeyene olan merak, benim için diğer her şeyin önündedir.

  “Bu arada Kevin'a söyleyin, figürlerimden uzak dursun. Tam şu noktada vasiyet ediyorum; orada öldüğümü gördüğünüzde, bütün oyun figürlerimi yakın. Salak kardeşimin elini sürmesini dahi istemiyorum.

  “Merak etmeyin, akıl sağlığım yerinde. Bazen iç sesim gemideki boğucu sessizliği yırtıyor. O zamanlar dışarı çıkıyorum ya da biricik Walkman’ime sığınıyorum. Şu aleti zamanında müzayededen aldığıma hiç pişman değilim. Müzik iç sesi bastırmak için biçilmiş kaftan.

  “Bu dediğim başlardaydı tabii. Bir takım talihsiz olaydan sonra gemiyi hepten kaybettim ve sadece Walkman’e kaldım. Bu noktada kabul etmeliyim ki sürekli aynı şarkıları dinlemek bir süre sonra insanı sıkıyor. Koskoca gemiyi nasıl kaybettin diye sormayın, keşfedilmemiş bir gezegende kaybolan siz değilsiniz. Ayrıca mantıklı açıklamalarım da var.

  “Dışarı çıktım çünkü kargo eşsiz artefaktlar içeriyordu ve kaybolmalarına kalbim elvermedi. Hem bazıları burada hayatta kalmama da yardım edebilirdi. Neler bulduğumu bilseniz dibiniz düşer ama söylemeyeceğim. Malum, müşteri gizliliği.

  “Boğazım kurudu. Birkaç dakikaya döneceğim.

  “…

  “Dışarısı demiştim. Çıktığım ilk bölge harap olmuş bir ormandı. Buraya Mahvolmuş Orman adını verdim, yaratıcılığımı sorgulamayın lütfen. Burada Lemurian adını verdiğim iki ayak üstünde duran bir buçuk metrelik kertenkeleler var ama yüzleri biraz daha insani. Epey şirinler diyebilirim aslında. Üzerlerinde tenekeden bozma işlevsiz zırhlar var. Aslında savaşçı bir toplum olmadıkları çok belli, beklenmedik bir tehdit üzerine savunmaya geçmiş gibiler. İletişim kurmayı denedim ama beni gören her Lemurian kudurmuş gibi üzerime saldırdı. Bahsettiğim tehdidin insanlar olduğundan şüpheleniyorum. Ormanda gezerken bir yıkılmış bir rasathane buldum, üzeri pas kaplıydı. Bir zamanlar gelişmiş bir topluluklarmış ama şu an konuşabildiklerinden bile emin değilim. Bu gerçekten çok acı. Savaş, zalim bir efendi.

  “Ormanda Lemurianlar dışında bedensiz ateşlerle de karşılaştım ve hayır, şeytan değillerdi. Birisi ben ağacın altına oturmuş öğle yemeğimi yerken arkamda belirip ateş kusmaya başladı. Bana bir şey olmadı ama zavallı sandviçim için aynı şeyi söyleyemem. O an aşırı panikleyip kaçtım, daha sonra şok mermisine karşı zayıf olduğunu keşfettim. Sonrasında hep şok silahımla dolaştım ama karşıma hiç çıkmadılar. Babamın dediği gibi, eğer yanına şemsiye almazsan ortada her zaman bir yağış tehlikesi olur.

  “Ayrıca burada bir de… Bir dakika, noluy-? DUR!

<boğuşmalar>

  “Az önceki sesleri duydunuz sanırım. Kaydı burada kesmek zorundayım. Umarım sinyaller size ulaşır da beni kurtarırsınız. Artık eğlenmiyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder