Günün Şarkısı - El Tigr3 / She Swallowed Burning Coals
-------------------------------------------------------------------
...
"Vay be oğlum" dedi adam. "Demek 23 Ekim'de doğmuştun!". Oğlunun sırtına bir şaplak attı.
Oğlan kikirdedi.
"Evet! Böyle lânetli bir günde doğmuş olmam çok tuhaf değil mi?"
Kapkara ekranların çevrelediği odada karşılıklı iki kırmızı koltukta oturuyorlardı. Baba ve oğuldan başka, çok eski zamanlardaki kasaba geceleri misâli çıt çıkmıyordu. Gerek de yoktu zaten, baba oğul sessizliği katletmeye yetiyorlardı. Bunu büyük ihtimalle çıldırmamak için yapıyorlardı.
"Asıl tuhaf olan böyle gereksiz bir şeyi hatırlayabilmen bence! Hem o gün neden lânetli olsun ki?" Durakladı adam. Bu tarih ona bir şeyler çağrıştırıyordı ama odaklanamıyordu. Kafasında pop müzikler ve Ailelerin Sunucu Büyük Kardeş'in sesi yankılanıyordu.
"Şey.. bilmiyorum. Bir çağrışım sadece." Bir süre durakladı ikisi de. Kısa ve istemsiz bir duraklamaydı. İstemsizdi çünkü düşünmek beyinlerini zorluyordu. Kısaydı çünkü sessizlik katlanılmazdı. Babası şimdiden reklam jingle'ı Honki Ponki Tontiton'u söylemeye başlamıştı.
"Tabii ya, o gün annem ölmüştü!" Hatırlamanın sevinciyle olduğu yerde dans etmeye başladı. Kat kat yağları ve kızarmış gövdesiyle komik bir görüntü oluşturuyordu doğrusu, fazla da uzun sürmedi zaten. Sorular soruları doğurmuştu ve kendini düşünmekten alamıyordu şimdi. Sustu ve annesini hatırlamaya çalıştı. Ne zaman ölmüştü? Nerede ölmüştü? Neden ölmüştü? Onu sever miydi? Güzel yemek yapar mıydı? Neye benziyordu?
Neden bunları hatırlayamıyordu? Bu ona senelerdir ilk kez anormal geliyordu. Kafasındaki Büyük Kardeş'in sesi de duruma uygun yankılanıyordu sanki. "Siz kafanızı yormayın insanlarım! Devlet her şeyi sizin için düşünür!" Babası koltuğunda huysuzlandı.
"Neden sustun oğlum, konuşsana! Bana okulundan bahset. İzlettikleri konuşmalardan, öğrettiklerinden bahset. Geçen hafta gittin kuş avından bahset, geyik miydi yoksa? Susma oğlum, konuş!"
Oğlan sessizliğini korudu. Beynindeki yankı azalmıştı, etraf da daha belirginleşmişti sanki. Babasını hep takım elbiseyle dolaşan, orta yaşlarında, zımba gibi biri olarak hayal ederdi. Oysa şimdi karşısında şişiğin biri oturuyordu! Anlam veremiyordu hiçbir şeye. Babasına bakınca konuşma ihtiyacı hissetti.
"Baba, sen de biraz tuhaf hissetmiyor mus-"
"VE ŞİMDİ REKLAMLAR! EN SEVDİĞİNİZ ŞEKER HANGİSİ? TABİİ Kİ HONKİ PONKİ! HAYDİ HEP BERABER, HONKİ PONKİ TONTİTOOON!"
"Sus oğlum, sus! Baksana, elektrikler geldi!"
"Vay be oğlum" dedi adam. "Demek 23 Ekim'de doğmuştun!". Oğlunun sırtına bir şaplak attı.
Oğlan kikirdedi.
"Evet! Böyle lânetli bir günde doğmuş olmam çok tuhaf değil mi?"
Kapkara ekranların çevrelediği odada karşılıklı iki kırmızı koltukta oturuyorlardı. Baba ve oğuldan başka, çok eski zamanlardaki kasaba geceleri misâli çıt çıkmıyordu. Gerek de yoktu zaten, baba oğul sessizliği katletmeye yetiyorlardı. Bunu büyük ihtimalle çıldırmamak için yapıyorlardı.
"Asıl tuhaf olan böyle gereksiz bir şeyi hatırlayabilmen bence! Hem o gün neden lânetli olsun ki?" Durakladı adam. Bu tarih ona bir şeyler çağrıştırıyordı ama odaklanamıyordu. Kafasında pop müzikler ve Ailelerin Sunucu Büyük Kardeş'in sesi yankılanıyordu.
"Şey.. bilmiyorum. Bir çağrışım sadece." Bir süre durakladı ikisi de. Kısa ve istemsiz bir duraklamaydı. İstemsizdi çünkü düşünmek beyinlerini zorluyordu. Kısaydı çünkü sessizlik katlanılmazdı. Babası şimdiden reklam jingle'ı Honki Ponki Tontiton'u söylemeye başlamıştı.
"Tabii ya, o gün annem ölmüştü!" Hatırlamanın sevinciyle olduğu yerde dans etmeye başladı. Kat kat yağları ve kızarmış gövdesiyle komik bir görüntü oluşturuyordu doğrusu, fazla da uzun sürmedi zaten. Sorular soruları doğurmuştu ve kendini düşünmekten alamıyordu şimdi. Sustu ve annesini hatırlamaya çalıştı. Ne zaman ölmüştü? Nerede ölmüştü? Neden ölmüştü? Onu sever miydi? Güzel yemek yapar mıydı? Neye benziyordu?
Neden bunları hatırlayamıyordu? Bu ona senelerdir ilk kez anormal geliyordu. Kafasındaki Büyük Kardeş'in sesi de duruma uygun yankılanıyordu sanki. "Siz kafanızı yormayın insanlarım! Devlet her şeyi sizin için düşünür!" Babası koltuğunda huysuzlandı.
"Neden sustun oğlum, konuşsana! Bana okulundan bahset. İzlettikleri konuşmalardan, öğrettiklerinden bahset. Geçen hafta gittin kuş avından bahset, geyik miydi yoksa? Susma oğlum, konuş!"
Oğlan sessizliğini korudu. Beynindeki yankı azalmıştı, etraf da daha belirginleşmişti sanki. Babasını hep takım elbiseyle dolaşan, orta yaşlarında, zımba gibi biri olarak hayal ederdi. Oysa şimdi karşısında şişiğin biri oturuyordu! Anlam veremiyordu hiçbir şeye. Babasına bakınca konuşma ihtiyacı hissetti.
"Baba, sen de biraz tuhaf hissetmiyor mus-"
"VE ŞİMDİ REKLAMLAR! EN SEVDİĞİNİZ ŞEKER HANGİSİ? TABİİ Kİ HONKİ PONKİ! HAYDİ HEP BERABER, HONKİ PONKİ TONTİTOOON!"
"Sus oğlum, sus! Baksana, elektrikler geldi!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder